Ebru Pektaş
Farkındalık, tanınma ve kimlik siyasetlerine karşı yeni bir “işçicilik” mi?
Emekçi kadının fetişize edilmesi, rejime rengini veren siyasal konuların paranteze alınmasına yol açar. Cinsiyetlendirilmiş de olsa dar bir sendikal perspektif, sınırlı bir sermaye sınıfı düşmanlığı, depolitize edilmiş bir ataerkiyle kavgadır buradaki.
Yalnızlık Acısı ve “Sinek Kadar Kocalar” Düzeni
Şahiner’in öykülerindeki “yalnızlıkta” daha ince bir dokunuş da vardır; “azıcık olan aş” ile “bir başına kalan baş” iç içe geçer, kadının yalnızlığı sınıf kompleksine bulanır, yoksulluk bir yalnızlık biçimi gibi hissedilir.
Düzenle beka arasında faşizm, feminizm ve siyaset
Çağrılan fanteziye uymayacağız. Ulusun anaları, makbul ve münevver kızlar, namusumuz üstünde titredikleri mahrem, milli seciyeye dölyatağı olmayacağız.
“Sığınmacı sorunu”, faşizm ve kadın düşmanlığı
"Tacizci sığınmacı” vapurda gördüğü kadını Tiktokta zoomlayarak paylaşıyorsa, yerli ve milli olana mükemmel bir kalkan oluşturacak, kendilerini “öz yurdunda parya” hissedenleri erkeklik talimlerine davet edebilecek, “kendi ülkesinin öz sapığına hasret olanları” dile getirecektir.
Sınıf politikasında kayıp halka: “Sınıfın ruhsallığı”
“Sınıfın ruhsallığından” bahsetmek, sınıfın özneliğine, failliğine, bu faillik içinde beliren bilinçlere ve duygusal katmanlara dönük bir perspektif arayışını işaret etmektir. Bu anlamda sınıf politikasında öznelik alanının pek soruşturulmadığı kaba materyalist önermelerin de reddini ifade ediyor.
Kadın cinayetlerinin “serbestleştirilmesi”
Madem unutturulmak isteniyor, biz ısrarla yine hatırlatalım. İstanbul Sözleşmesi devleti, tarihsel ve toplumsal nedenlerle dezavantajlı hale gelmiş yurttaşlarının can güvenliğine ilişkin aktif biçimde sorumlu addetmektedir.
Aşırı cinselleştirme çağı ve “cool itaatkarlar”
Elbette rejimin biyopolitikası, gözünü küçücük bedenlere diken ahlakı, bıyık buran namusçuluğu, sansürü varsa, bizim de yasak, sansür tanımayan “cinsel politikamız”, özgürlük anlayışımız olmalıdır.
Yeni gericilik, sahte put yıkıcılar ve kadınların mücadelesi
Aslında bir kez “aydınlanmacı despotizme” karşı “evrensel olan” reddedildiğinde; baskı ve sömürü gibi büyük nedensellikler köhne, “ahlakçı” üst anlatılar olarak kenara itildiğinde, her türlü norm parçalanmak üzere masaya yatırıldığında, kadınların payına düşen, imam nikahının, burka giymenin, “çocuğun rızasının”, “kültürel özgürlük” olarak savunulabilmesi oldu.
Müslüman kadın kimliğinden transaktivizme kesişimsellik: Özne ve politika
Politikanın bohçası o kadar çok şişti ki artık adıyla önümüzdeki bir postmateryalizmdi. “Ekonomik olanı”, maddi olanı çağrıştıran her şey ilkellik olarak görüldü. Kimlik siyasetleri tam da bu zemine doğdu.